Salgın Sürecinde Kesilen İdari Para Cezalarına İtiraz
- Kemal Kemaloğlu
- 4 Haz 2021
- 5 dakikada okunur
Salgın sürecinde vatandaşların sağlığını korumak amacıyla çıkarılan genelgeler ile vatandaşlara bir çok kısıtlama getirilmiştir. Bunlardan bazıları maske takma zorunluluğu, sokağa çıkmama yasağı , sigara içmeme yasağı vb. şekilde sıralanabilir. Kolluk kuvvetlerince (bekçi, polis. ) vatandaşlara bu kısıtlamalar nedeniyle tutanak tutularak idari yaptırım uygulanmaktadır.
Büromuza başvuran bir çok vatandaşımız kolluk kuvvetinin bu konuda keyfiyet ile hareket ettiğini, kendilerini dinlemediğini ve hatta idari para cezası uyguladıkları yönünde bilgi dahi vermediklerini beyan etmiştir.
İş bu tutanakların hukuka uygunluğu tartışmalı olup bu konuda süresinde yaptığımız itirazlar sonucu olumlu sonuç alınmıştır. Bu nedenle kendilerine idari yaptırım uygulanan vatandaşların tebligatın ellerine ulaşmalarına müteakip 15 günlük yasal süresi içinde itiraz etmelerinin faydalı olacağı inancındayız.
Fethiye Sulh Ceza Hakimliğine yapmış olduğumuz bir itiraz sonucu;
Fethiye İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün 2021/1788 sıra sayılı idari yaptırım kararına muteriz vekili tarafından yasal süresinde itiraz edilmekle Türk Milleti adına evrak incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İtiraz eden vekilinin itiraz dilekçesinde hakkında düzenlenen cezanın iptaline karar verilmesini talep etmiştir. İtiraz dilekçesi ve ekleri kararına itiraz edilen kuruma tebliğ edilmiş, kararına itiraz edilen kurum itiraza cevap vermiş ve ceza ile ilgili hakimliğimize gönderdiği görülmüştür.
Hakimliğimizce dosyaya yansıyan bilgi ve belgeler itibariyle duruşma açılmasını gerektirir bir durum bulunmadığı değerlendirilmiş ve duruşma yapılmamıştır.
İtiraz eden hakkında ayrıntısı idari para cezasında belirtildiği üzere; Covid 19 kapsamında 1593 Umumi Hıfzıssıha Kanunu'nun 282. maddesi kapsamında idari para cezasının düzenlendiği görülmüştür.
Kanunilik ilkesi 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 4’üncü maddesinde “(1) Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir. (2) Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Belirlilik ilkesi, kabahatler hukukundaki bir normun kabahat teşkil eden bir hareketi ve yaptırımını vatandaş tarafından anlaşılabilecek şekilde iyi açıklanmasını ifade eder. Bireyler, hangi fiille hangi hukuki yaptırımın bağlandığını, idarenin ne tür müdahale yetkisinin olduğunu normdan anlamalıdırlar. Normu öngörülebilir olması gerekir. Belirlilik ilkesi kural kanun koyucuya yöneliktir. Çerçeve hükmün olduğu hallerde, bu çerçeve hükmün sınırları içerisinde idare de belirlilik ilkesinin muhatabıdır. Sınırları belirli olmayan, geniş yorum imkanı veren, sübjektif değerlendirmelere açık, uygulayıcıların hislerine hitap eden, somut olarak uygulanması kestirilemez normlar belirlilik ilkesine aykırıdır. Bu ilke gereği vücut bulan sarahat hem normun uygulayıcısı görevlilere ve hem de muhataplarına anlama imkanı sunmuş olacaktır. Görevlilerin keyfi uygulamaları engellenmiş olacaktır. Değinildiği gibi kabahatler hukukundaki kesinlik ölçüsünde olmayabilecektir. Aşırı kesinlik aranması hayatın çok yönlülüğü ve karmaşıklığı karşısında düzenin bozulmasına yol açabilecektir. Kabahatler hukuku açısından yeterli derecede belirlilik aranması gerektiği çoğunlukla savunulan görüştür. Takdir yetkisinin tanındığı durumlarda da bu yetkinin nasıl kullanılacağı kanunda gösterilmelidir. Belirlilik ilkesi çerçeve hükümler için de geçerlidir. Çerçeve hükümde hiçbir sınır ve çerçeve çizilmeden idareye yetki verilmesi hukuka aykırı olacaktır. Çerçevesi ve sınırları çizilmiş kanuna dayanarak ihdas edilmiş alt düzenleyici işlemlerle tesis ediliş tedbirlerin de belirlilik ilkesine uygun yapılması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle alt düzenleyici işlemler de duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta olmalıdır.
Danıştay 6. Dairesinin 06.01.2020 tarihli ve 2015/9494-2020/43 E-K sayılı emsal bir kararında, "Buna karşılık suçta ve cezada kanunilik ilkesinin daha esnek uygulandığı idari suçlar yönünden de suç ve cezalara ilişkin olarak kanun metninde yalnızca genel bir atıfla yetinilmesi yeterli değildir. Anayasa Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli ve E.2014/100, K.2015/6 sayılı kararında da vurgulandığı üzere idari suç ve cezalara ilişkin düzenlemelerin içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Bu açıdan kanun metni, bireylerin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek nitelikte olmalıdır." şeklinde açıklamıştır. Bu bakımdan idari yaptırımlar konusunda genel kanun niteliğini haiz Kabahatler Kanunu'nda yer alan kanunilik ilkesinde sözü geçen, idari yaptırımların genel düzenleyici işlemlerle içeriğinin doldurulmasına izin verilmesine ilişkin hükmün söz konusu idari yaptırımın kanunda öngörülmeksizin tamamen genel düzenleyici işlemlerde düzenlenebileceği şeklinde yorumlanamayacağı açıktır. Nitekim kanun koyucu yaptımların türü, süresi ve miktarının ancak kanunla belirlenebileceğini kesin olarak belirtmiştir. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin varlığının ön koşullarındandır. Bireylerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin, bireyler ve idareler yönünden herhangi bir duraksamaya ve şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, aynı zamanda kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı önlemler içermesini ifade etmektedir. Bu açıdan, kanunlar, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkan verecek nitelikte olmalıdır. Bir başka ifade ile, kanunun uygulanmasından önce muhtemel etki ve sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir olması gerekmektedir. (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). şeklinde karar verilmiştir.
Koronavirüsün sebep olduğu COVID-19 hastalığının; Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından tüm dünyada yaygın bir şekilde insan sağlığını tehdit eden boyutlarda görülmesi üzerine pandemi ilan edilmesine neden olduğu, 2020 yılı Mart ayından bugüne kadar da hemen hemen tüm Türkiye'de bulaşıcı ve salgın hastalık olarak kabul ve ilan edildiği maddi bir vak'adır. Hastalığa yol açan koronavirüsün insandan insana solunum yoluyla ve kısa süreli temaslarda dahi hızla bulaşması nedeniyle, tüm dünyada ve ülkemizde insanların bir arada bulunduğu kapalı veya açık ortamlarda, hastalığın bulaşıcılığının azaltılması veya ortadan kaldırılması amacıyla pek çok değişik önlem ve tedbirlerin alındığı da bilinmektedir. Ülkemizde toplum sağlığının korunması ile bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadele amacıyla hazırlanan 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 06.05.1930 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
1593 sayılı Kanun, tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla, gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken kuralları, alınacak tedbirleri düzenleyen temel bir kanun olmakla birlikte gerek ülke genelinde gerekse yerelde yetkili makamlarca alınacak tedbirlerin tüm muhataplar tarafından uygulanmasında mer'idir.
Genel bir salgın tehlikesi gösteren COVID-19 hastalığı konusunda alınacak tedbirlerin ve bu meyanda tedbirlere uyulmaması halinde uygulanacak cezai yaptırımların neler olduğunu açıklamak için öncelikle özel norm (lex specialis) mahiyetinde hükümler içeren 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'na bakılması gerekmekle birlikte; 1593 sayılı Kanun'un 57. maddesinde; ülke genelinde görüldüğünde ihbar edilmesi zorunlu salgın ve bulaşıcı hastalıkların tek tek sayılmak suretiyle (numerus clausus) açıkça yazıldığı, madde metninde "gibi, ve benzeri" şeklinde ifadelere yer verilmediği görülmektedir.
Ancak aynı Kanun'un 64. maddesinde, 57. maddede sayılanlar dışında (başkaca) bir salgın veya bulaşıcı hastalık baş göstermesi halinde, bu hastalığın da salgın ve bulaşıcı bir hastalık olarak ilan edilmesi ve bu hastalığa karşı, yine aynı Kanun'da açıkça yazılı tedbirlerin alınması hususunda Sağlık Bakanlığının yetkili olduğu belirtilmektedir.
1593 sayılı Kanun'un 72. maddesinde, salgın ve bulaşıcı hastalıklardan birinin görülmesi veya şüphelenilmesi halinde uygulanabilecek tedbirler, yine sınırlı sayıda sayılmak suretiyle (numerus clausus) düzenlenmiştir. Ancak bu tedbirler arasında "maske takma tedbiri/yükümlülüğü" bulunmamaktadır.
1593 sayılı Kanun'un 282. maddesinde; bu Kanun'da yazılı yasaklara aykırı hareket edenlere veya zorunluluklara uymayanlara idari para cezası uygulanacağı düzenlenmiştir. İlgili kanun ve uygulanan kanun maddesi incelendiğinde başvuruda bulunanın işlediği iddia olunan kabahat fiiline karşı herhangi bir yaptırımın düzenlenmediği, bu haliyle başvuruda bulunan hakkında 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 32. Maddesine göre işlem tesis edilmesi gerekirken uygulama olanağı bulunmayan 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 282. Maddesi gereği işlem tesis edilmesinin usul ve yasalara aykırı olduğu, 1593 sayılı Kanun'un 282. maddesinde; bu Kanun'da yazılı yasaklara aykırı hareket edenlere veya zorunluluklara uymayanlara idari para cezası uygulanacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla, salgın ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele kapsamında alınacak "maske takma tedbiri/yükümlülüğü", 1593 sayılı Kanun'da açıkça düzenlenen bir zorunluluk olmadığı gibi bu tedbire aykırı hareket edilmesi de bu Kanunda sayılan bir yasak veya zorunluluk olmadığından; "maske takma tedbirine aykırılık" eylemi nedeniyle 1593 sayılı Kanun'un 282. maddesinin uygulanması mümkün görülmemiş ve başvurunun kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-) Fethiye İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından tanzim edilen 18/03/2021 tarih, 2021/1788 sıra numaralı idari yaptırım karar tutanağının, itiraz eden vekilinin yerinde görülen vaki itirazının KABULÜ ile İDARİ YAPTIRIMIN KALDIRILMASINA,
2-)Kurulan hüküm gereğince yargılama giderinin takdiren devlet hazinesi üzerinde bırakılmasına,
3-) Kararın taraflara tebliğ edilmesine, Dair evrak üzerinde yapılan inceleme sonucunda 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 28/son maddesi uyarınca idari yaptırım karar miktarı gözetilerek kesin olmak üzere karar verildi.
Comments